WRI Türkiye Sürdürülebilir Kentsel Gelişim Kıdemli Yöneticisi Dr. Çiğdem Çörek Öztaş ile gündelik yaşamın en önemli parçası olan kent içi ulaşım konusunu konuştuk. Aktif ve sürdürülebilir ulaşım yöntemlerini tercih etmenin bireysel sağlığımıza ve çevresel etkileri açısından kentlerin sağlığına olan faydalarını ve bu alanda ülkemizde yapılan çalışmaları dinledik.
Dr. Çiğdem Çörek Öztaş kimdir, kısaca tanıyabilir miyiz?
Gazi Üniversitesi’nde Şehir ve Bölge Planma okudum. Okulda öğrendiğim fiziksel planlama prensiplerinin benim için yetersiz olduğunu ve toplumu anlamadan planlama yapılamayacağını fark ettiğimde ise ODTÜ’de Sosyal Politika yüksek lisansı yaptım. Sonrasında ise özellikle kent ve kır yaşamı, birbirinden ayrıldığı ve ortaklaştığı noktalar üzerine araştırma yapmak istediğimi fark ederek yine Gazi Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde metropollerde kırsal alanları tespit ettiğim ve bu alanların sürdürülebilirliği için model geliştirdiğim bir doktora çalışması yaptım. Yerleşim yerlerinin dinamikleri, içinde yaşayan insanların yapısı, beklentileri, yaşam kaliteleri ve o alanların yaşanabilirlik düzeyleri hep dikkatimi çekti.
Ulaşım da kentsel arazi kullanımının çok büyük bir bölümünü kapladığı gibi, özellikle metropollerde bireylerin gün içinde zamanlarının çok büyük bir bölümünü alıyor. Ve bir yerden bir yere nasıl gidildiği, hangi izlerin takip edildiği, hangi ulaşım türlerinin kullanıldığı hem kentlerin hem de bireylerin yaşamlarını birebir etkiliyor. 2013 yılında dahil olduğum WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler’de de bu konuları çokça çalışma fırsatı buldum.
Mesleğim dışında yaklaşık 25 yıldır profesyonel anlamda resim çalışmaları yapıyorum. 25’in üzerinde karma, 8 adet kişisel sergim var.
Dünya için Hareket Et projemiz ile gündelik yaşam alışkanlıklarımıza hareketi daha çok dahil ederek bireysel karbon ayak izimizi azaltabileceğimiz ve iklim değişikliği ile mücadeleye katkıda bulunabileceğimizi vurguluyoruz. Günlük ulaşım tercihlerimiz ise bu mücadelede büyük rol oynuyor. Kent yaşamı içerisinde bireysel karbon ayak izimizi azaltmak için birey olarak ne gibi ulaşım tercihlerine sahibiz?
Evet bireysel alışkanlıklarımız ve tercihlerimizin çevresel pozitif etkileri mutlaka var. Ama aslında bundan daha önemlisi bireysel tercihlerimiz bir araya geldiğinde ve yeterince görünür olduğunda karar vericiler üzerinde baskı unsuru olabilmesi. Bireyler olarak, karar vericilerin ve uygulayıcıların toplumun beklentilerine ve yaşam biçimlerine uygun icraatlerde bulunmalarını sağlama gücüne sahibiz.
Bu durum günlük ulaşım tercihlerimiz için de geçerli. Özellikle kısa mesafelerde özel araç kullanımı yerine yürümek yada bisiklete binmek, hem vücudumuzun aktif ve sağlıklı olmasını sağlar hem de yaşadığımız kente verdiğimiz çevresel zararı minimuma indirir. Eğer yürümeye ya da bisiklete binmeye elverişli olmayan bir mesafe kat ediyorsak da, yürümeyi yada bisiklete binmeyi toplu taşıma ile birlikte kullanmak yine hem kendi sağlığımıza hem de kentin daha yaşanabilir olmasına katkıda bulunacaktır. Örneğin 10-15 dakika kadar bir mesafeyi bisikletle gidip güzergahımızdaki metro istasyonu ya da vapur iskelesindeki bisiklet demirine bisikletimizi bağlayıp yolculuğumuza devam edebiliriz. Ya da bisikletimiz katlanabiliyorsa, bağlamak yerine bisikletimizi yanımıza alarak yola devam etmek mümkün.
İstanbul başta olmak üzere şehirlerimizde aktif ulaşımın rolünden biraz bahseder misiniz? Aktif ulaşım yöntemlerinin artmasının şehirlerimize iyi geleceğini düşündüğünüz noktalar var mıdır? Sizce aktif ulaşım yöntemleri şehir yaşantısının insanlar üzerindeki zararlarını tersine çevirebilir mi?
Aktif ulaşımdan kastımız, yakıt kullanmadan bir yerden bir yere ulaşmamızı sağlayan ulaşım yöntemleri. Bisikletli ulaşım ve yürümek aktif ulaşım türlerine örnek olarak sıralanabilir. Bu ulaşım yöntemlerini kullanmak elbette şehirler için bir dizi avatajı beraberinde getiriyor. Özellikle yürüme ve paylaşım sistemlerinden kiralanan bisikletler gelir farkını ortadan kaldırıyor, toplumda birliğe ve homojenliğe yaklaşılmasına katkıda bulunuyor. Bunun yanında bireylerin aktif olmasını sağladığından sağlığa yararlı. Sağlıklı ve aktif bireylerin de daha az hareket eden bireylere göre daha mutlu olduğunu biliyoruz. Bu durum da yine toplum huzuruna etki eden bir unsur. Fiziksel mekanın verimli kullanımı açısından da pek çok yararı var elbette. Otomobillerin parklanması için şehirlerde ayrılan alan talebini azaltıyor. Parklanma için ayrılacak alanlar örneğin daha fazla yeşil alan ve kamusal alan kulanımına ayrıldığında çok daha sürdürülebilir şehirlerde yaşama fırsatımız olur. Gürültü miktarını azaltıcı ve hava kalitesini artırıcı etkiye sahip olduğunu da eklemek lazım. Ama burada da yine bu türlerin her birinin birbirine saygılı davranması ve en önemlisi de yayanın önceliklendirilerek gerekli düzenleme ve planlamanın yapılması önemli.
WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler bünyesinde Sürdürülebilir Kentsel Gelişim Kıdemli Yöneticisi olarak çalışıyorsunuz. Kurum olarak aktif ve sürdürülebilir kent içi ulaşım için yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
Evet bizim ulaşımda yoğunlaştığımız alan kent içi sürdürülebilir ulaşım. Bireysel taşıt kullanımı yerine bisiklet ve yürüme ile bütünleşik toplu taşıma kullanımını önceliklendirmeye çalışıyoruz. Çalışmalarımız teknik bir araştırma raporu hazırlanmasından, farkındalık çalışmalarına, çalıştay tasarımına, saha analizilerinin ardından teknik çizim ve uygulama projelerine kadar geniş bir içerikten oluşuyor. Temel olarak ilgili bakanlıklar ve yerel yönetimlerle çalışıyoruz. Tüm projelerimize ilgili sivil toplum kuruluşlarını da mutlaka dahil etmeye özen gösteriyoruz. 2013 yılından beri dahil olduğum kurumda sayısız bisikletli ulaşım, kamusal alan ve yürünebilirlik projeleri gerçekleştirdik. Güncel olarak yönettiğim iki proje bulunuyor. Bunlardan birisi AB Başkanlığı, Sivil Toplum Destek Programı III. Dönem ile desteklenen, Hollanda’dan Fietsersbond isimli ortağı bulunan ve 8 şehir için bisikletli ulaşım eylem planı ile ulusal düzeyde bisikletli ulaşım strateji planı hazırladığımız “Herkes İçin Bisiklet” Projesi. Bir diğeri ise Matra Sosyal Dönüşüm Programı fonu ile desteklenen ve İBB yaya şefliği ile ortak yürüttüğümüz, proje paydaşları olan belediye, STK’lar, iş dünyasından temsilcilerin ortak manifesto ve kampanya oluşturacakları İstanbul’a Söz: Yürünebilirlik Vizyonu Projesi. Bu projeler dışında kurumda kamusal alan ve bisikletli ulaşım projeleri halihazırda devam ediyor.
COVİD – 19 pandemisi ile Avrupa başta olmak üzere Dünyada yürünebilirlik ve bisiklet kullanımı üzerine altyapı çalışmalarının arttığını ve toplum algısının hızla değiştiğini görüyoruz. Siz de WRI Türkiye olarak projelerinizde bu konuya yönelik birçok şehirde faaliyetler tasarlıyor ve uyguluyorsunuz. Pandemi ile birlikte bu aktif ulaşım araçlarına yönelimin ülkemizdeki yansımalarından bahseder misiniz? Sizce bu konuya yönelik şehirlerimizin kısa ve uzun vadede ortak ihtiyaçları ve çözümler nelerdir?
Pandemiyle birlikte Türkiye’de çeşitli şehirlerde özellikle kent içi bisikletli ulaşımın planlanması ve uygulanması konusu ivme kazandı. Örneğin bisiklet ve yaya eylem planı hazırlayan İzmir özellikle salgın dönemini de fırsata çevirerek kentin çeşitli alanlarında geçici ve kalıcı bisiklet yolları oluşturdu. Başkent Ankara’dan da artık “çevre dostu ulaşım döneminin başladığı” duyurusunun ardından özellikle bisikletli ulaşımla ilgili çalışmalar hızlandı. Bisiklet master planı hazırlık süreçleri hızla devam ediyor. İstanbul da mevcut durumda yaklaşık 310 km olan bisiklet yollarını arttırma çabası içerisinde. Bunun yanında önemli bir gelişme, İBB’de ulaşım dairesi başkanlığı bünyesinde bisiklet şefliği ve yaya şefliği olmak üzere aktif ulaşıma odaklanan iki yeni birim kuruldu. Bisiklet master planının yanı sıra yaya eylem planı da hazırlanmakta. Anadolu’nun pek çok kentinde bisiklet kullanımı bir kültür olarak mevcut ve ne mutlu ki yerel yönetimler de bu kültüre ve artık halkın talebine uygun projeler geliştirmeye başladılar. Bunların yanında, büyük kentlerde bisiklet paylaşım sistemlerinin de yaygınlaştığını görüyoruz. Bu projeler pandemi döneminde yoğunlaştı.
Burada en önemli nokta, her kentin kültürel, demografik, iklim ve topoğrafya farklılıklarına uygun çözümlerle projeler yapmak. Bunları yaparken de mutlaka halkın fikrini ve desteğini alarak uygulamalar geliştirmek. Bunun yanında toplumun her kesiminin, her yaş grubunun beklentilerini ve ihtiyaçlarını karşılayacak kapsayıcı planlama anlayışıyla faaliyet göstermek gerek. Şehir yönetimleri taşıt odaklı değil insan odaklı planlama ve uygulama yaptıkları sürece en doğru çözüme en kısa yoldan ulaşacaklardır.
Siz de kent yaşamı içerisinde yoğun çalışma temposuna sahip insanlardan birisiniz. Yaptığımız araştırmalarda topluma günlük yaşamda neden fiziksel aktivite yapmadığını sorduğumuz zaman en çok “zamanım yok” cevabıyla karşılaşıyoruz. Sizce gün içinde harekete vakit ayırmak gerçekten zor mu? Bu algıyı nasıl kırabileceğimize yönelik özellikle kent yaşamı içinde uygulanabilecek tavsiyeleriniz var mı?
Sadece hareket değil aslında hiçbir şeyi belli bir rutine oturtamadığımızda zaman bulma konusunda sıkıntı çekiyoruz bence. Üstelik fiziksel aktivite yerinden kalkıp hareket etmeyi gerektiriyor. Zaman bulamamak için çok gerekçe çıkacağından eminim. O nedenle fiziksel aktiviteyi günün bir parçası, rutini haline getirmek gerek ki oradan da alışkanlık doğsun. Günlük rutinimize aktif olmayı dahil etmenin en kolay yollarından biri aktif ulaşımı tercih etmek. Düşünsenize işe, çarşıya, pazara, arkadaşınızla buluşmaya zaten yürüyerek ya da bisiklete binerek gidebilseniz, spor için ek zaman ayırmanıza gerek kalmayacak. Ben de günlük işlerimi hallederken, kızımı kreşe götürürken daha çok yürümeyi tercih ediyorum. Okul ve ev arası yürüyerek yaklaşık 15 dakika mesafede ama hava koşulları elverdiği sürece yürümeye çalışıyoruz. Yürümek hem fiziksel aktivite sağlıyor hem de özellikle çocuklar için bulundukları mekanın, yanından geçtikleri kişi, cisim ve kullanımların daha çok farkına varmalarına yardımcı oluyor. Gelip geçen insanlar ve hayvanlarla da etkileşimde bulunmasını sağlıyor.
Bir de biz bir dönem ofiste haftanın iki günü öğle aramızda yoga yapıyorduk. Tam sözleştiğimiz saatte yoga hocamız geliyordu ve çalışma ortamımızı küçük düzenlemelerle bir yoga salonuna dönüştürüyorduk. Hem kendimiz için iyi birşey yaptığımız hissiyle hem de hareket etmenin verdiği zindelikle çok daha adapte işimize döndüğümüzü de söylemeliyim. O nedenle günlük rutine böyle bir aktivite dahil etmek için kafa dengi iş arkadaşlarınızdan da faydalanabilirsiniz.